16 Ağustos 2011 Salı

KİŞİLİK SİZSİNİZ

Ey insanlar! Artık lütfen kime nasıl davranacağınıza karar veriniz…

Ne yapmak istediğine ve nasıl yaşayacağına karar verememiş, kişilik bozuklukları hat safhada insanlar içinde kişiliği oturmamış bir kişi de ben olarak tüm kişiliksiz insanlaradır isyanım.

Hepimiz kişiliksizleriz. Evet, yaşadığım bunca şeyden sonra vardığım tek nokta budur. Hepimiz, her an hayata ve insana dair yeni bir şeyler öğrenen ve öğrendiklerini kendi kişiliğini geliştirmede kullanmaya çalışan(veya çalışmayan),  yediden yetmişe kişiliksizler ordusuyuz.

Ey insanlar! Artık lütfen ne yapacağınıza karar veriniz…

Çağının en büyük kişilik bozukluğu örneği Adolf Hitler, “en kötü karar, kararsızlıktır” der. Dindarsanız dindar, ayyaşsanız ayyaş, entelektüelseniz entelektüel, deliyseniz deli olunuz ama yeter ki artık olunuz.

Davranışlarınızı, birilerinin gözüne girmek için yahut farklı çıkarlar doğrultusunda değil, kişiliğinizin gerektirdiği şekilde biçimlendiriniz. Bu iş öyle oturup mühendislik hesaplar yapmayı gerektirmez, gayet basittir. Kendinizi sahnede gibi hissetmekten vazgeçmek yeterlidir. Sahnede falan değilsiniz, alkışa ihtiyacınız yok, sizi ayakta tutan şakşakçıların alkışları değil, doğal kişiliğinizdir. Yalnızca ağlamak istediğiniz için ağlayınız.

“Beni olduğum gibi kabul et” diye dillere pelesenk olmuş bir lafımız vardır. Peki siz ne olduğunuzu biliyor musunuz? Bir düşünün bakalım siz kimsiniz? Olmak istediğiniz kişi mi, olduğunuz kişi mi, hiçbir şey olamamış kişiliksiz kişi mi?

Ey insanlar! Güzel bir aşk romanı okuduğunuzda böyle bir aşk olamaz deyip roman kahramanına özeniyor ve gözleriniz yaşarıyorsa biliniz ki bu, çağın hastalığı “kişiliksizlik”ten dolayıdır.

Kendini tanımayan, aşkını hiç tanıyamaz. Ne olduğunu bilmeyen, aşkın ne olduğunu hiç bilemez. Kararsız insan, aşık olup olmadığına dahi karar veremez. Tutkusu için ölemez. Kimin neyi hak edip etmediğini göremez. Bilemez, duyamaz, konuşamaz, susamaz, saçmalayamaz, yaşayamaz. Ne olduğunu bile anlamadan hayat akar ve gider gözünün önünde de giden hayatın kendi hayatı olduğunu bile idrak edemez. Pişman olsa olamaz, ölse ölemez.

Sevgi için ölünür derken, sevgimiz için gurur kapısını hala kıramamışsak, belki milyarlar içinden çıkıp gelerek gözümüzün önünde sadece sevgisi için tüm gururunu ayakları altında çiğnerken birisi, sevgimizi hak eden bu istisna kişiye bile gururumuz yüzünden sevgimizi verememişsek ve “ben neden sevgimi veriyormuşum, o versin.” demişsek, bu kişiliksizlik değil de nedir? Kızsam mı gülsem mi, ağlasam mı sussam mı, gitsem mi kalsam mı, arasam mı kaçsam mı gibi hesaplarla uğraşana kadar içinden o an ne geliyorsa onu yapmaya neden cesaret edemezsiniz siz insanlar? Karşılıksız ve beklentisiz, sadece sizin yanınızda olduğu için mutlu olan ve yanınızda olmaktan başka bir derdi olmayan, salt sizin iyiliğinizden başka bir şey düşünmeyen bir insanı bulduğunuzda neden onu küçük görür ve alay konusu yaparsınız?

İnsanların karşısında hayatı boyunca kendini sahnede zanneden insan, perde kapanmaya yüz tuttuğu sırada torununun, “bu kadar yaşadın da ne anladın bu hayattan?” sorusuna uzunca cevap düşündükten sonra tüm yaşanmamışlıklar kendine gülümserken o sadece, “hiç” cevabını verebilir. Ve aklını tek meşgul eden şey, yarın kar geleceğidir. Kalın giyinmelidir.

Mustafa ÇOLAK

Hiç yorum yok: