13 Haziran 2013 Perşembe

GEREKSİZ BİR YAZI

Kafamı kaldırıp bakmamalıyım olanlara. Eğer bakarsam dururum. Durduğumdaysa akış beni götürmek için zorlar. Bu kez irademle değil, akışın iradesiyle gitmeye devam ederim ki; bu da benim için ölümden beter olur. İrade, isteklerinden vazgeçmek değil, onları kontrol edebilmektir.
Hayatımın anlamını sorgulamaktan yorulduğum şu zamanlarda, noktalarla virgüller arasındaki harflere takılı kalıyor gözüm. Harflerin yerlerini değiştirsem aralarında hiçbir ahenk yok. Bir araya düzenli şekilde geldiklerinde bir anlama kavuşuyorlar. İç dünyanın düzensizliğini bile düzenli hale getirmeden anlatamazsın. Düzenli şekilde anlattıklarında düzenli olduğu için iç dünyanı yansıtamaz.
Fakat onlara asıl anlamı veren nokta ve virgüller. Nokta yerine virgül koyarsam hiç olmaz. İşte hayat da tam olarak böyledir. Yanlış yerlerde yanlış geçişler yapmamalısın. Bir düzen içinde yaşamalısın ki, hayatın anlamlı olsun.
Klavye üzerinde bir o harfe bir bu harfe gidip gelirken parmaklarım, siyah üzerinde beyazın gücünü görmeye başlıyorum yavaş yavaş ve az da olsa karanlıkta belli belirsiz şekiller çizen beyazlıklar umut salık veriyor bana. Küçük aydınlıklar, büyük karanlıkları yok ediyor.
Bu arada saat ilerliyor. Saat kolumda ilerliyor. Zaman, sürekli dönüp duran bir aletle sınırlı kalıyor. Ben tüm olanların dışındayım.
Bir yerlerden bir yerlere belli amaçlar doğrultusunda gidip geliyorum sürekli, insanlarla iletişime geçiyor ve gereksiz iletişimin yorgunluğunu duyumsuyorum. Gereklilik kime göre, neye göre? Anlayamıyorum.
Bu aralar çevremde insanlar çatışıyor, insanlar yaralanıyor ve hatta ölüyorlar. Sorsam onlar da bir amaç için bunları yaptıklarını söyleyecekler. Fakat eminim ki kimse amacının gereksizliğinin farkında değil. Amaçları gereksiz olduğu gibi varlıkları da gereksiz. İnsan, varlığını anlamlandıramadığı sürece gereksizdir.
Ölümü çokça düşünür oldum ve intiharın kurtuluş olduğunu sananlara bir de müjdem var: Öldüğünüz üzere dirileceğiniz için eğer kendinizi asarak öldürdüyseniz; boynunuzu sıkan bir ipin acısıyla, başınıza silah sıktıysanız; kurşunun beyninize girdiğinde duyulan anlık acının sürekli olanıyla, yüksek bir yerden atladıysanız; yere çarpma anınızdaki tüm kemiklerinizin parçalanma sızısıyla binlerce yıl geçireceksiniz. Ve intihar etme sebebiniz yanı başınızda olacak. İntihar kurtuluş değil, şikayet ettiğin acıyı binlerce kat artırmaktır.
Yapmam gereken tek şey sabırla ölümü beklemek. Bu anlamda geç kalan sevgiliyi otobüs durağında sabırsızlıkla bekleyen bir gençten farkım yok.
Ben cümle içindeki dolaylı tümlecim. Özneyle birlikte yükleme “nereye, nerede, nereden, kime, kimde, kimden” sorularını sorarsanız beni bulursunuz. Özne veya yüklem olanlara bir sözüm yok. Ne de olsa bu bir tercih değil, kural meselesidir. Yani ki bir dolaylı tümleç, ben artık özne olmak istiyorum diye bas bas bağırsa da olamaz. O, dolaylı tümleç olarak gelmiştir ve öyle de gidecektir.

Mustafa ÇOLAK
   edebifikir