28 Mayıs 2012 Pazartesi

BAĞLAÇLAR

hissediyorum gibi
bazen…
yani böyle zamanlarda
bu nasıl zaman
ki?
zaman, böyle nasıl?


ben miydim
de…
deliren
delirebilme kapasitesi olmalı
insanın


eşyanın dili olduğunu hissettiğinde
yani…
bakınmak diyorum
öyle… sağa sola…
deri mont
ile
akvaryumdaki ölü balık
ne söyler?



Mustafa Çolak

22 Mayıs 2012 Salı

BİZMUTUN SİMGESİ


Sabaha kadar durmadan değil, dura dura yazacağım. Ara ara molalar vererek. Dünya değiştirerek yani. Kopuk kopuk, parça parça… Yazarken her duraksama, dünyalar arası geçiştir benim için. Oradan oraya zıplarım dağ keçileri gibi. Fakat yeşillikler her zaman yeşil olmaz bu zamanlarda. Görmek istediğim gibi görür ya da işime geldiği gibi anımsarım.

Sessizlik güzel gelmişti bugüne kadar bana, sessizlikte ölüm kokusu vardı. Oysa yaşam, göz kırpıyor kocaman gözleriyle ve ben ben değilim nicedir. Büyük bir yapıt yaratmaktan daha sevimli görünüyor olsa gerek güzel bir yaşamı elde etmeyi başarabilmiş olmak. Ya da başarmaya kalkışmak.

Yaşamak mı yazmak mı? Yaşayamadığımın farkına vardığımı sanmıştım. Aksine yazamıyormuşum. Ya da bu da bir halusinasyon. Belki hem yazamıyor hem de yaşayamıyorumdur. Zaman gösterecek. Hayır, zamana göstereceğim. Zaman geçirme merâsimindeyim. Evet merâsim. Gösteriş, şatafat hat safhada. Kendi kendine ve usulca neden zaman geçiremez insanoğlu da yazı yazar?

Sabaha kadar yazacağım dedim ya siz şimdi gece sanıyorsunuz. Oysa şu an gece değil, güneş tam tepede fakat ben gece sanıyorum. Neden mi? İyi yazılar geceleri yazılır diye kazınmış beynime. Bir aldatmaca daha! Gece insanın yüreğindeyse iyi yazı günün her saatinde yazılır.

Ben bir dağ keçisiyim. Sıçrayışlarımı mazur görün… Yaradılışım gereği yapıyorum bunu, inanın suçum yok. Kırmızı ve yeşillerle kaplı bir dünya düşünün ki araya küçük bir mavi sıkışmış. Koca bir alan yeşil ve koca bir alan kırmızıyken aralarında küçücük bir nokta mavi… Hangi renk daha çok dikkat çeker?

Anlatmak için soyutlaştırmak lazım. Görüneni görünmeyenle, olanı olmayanla anlatmak hep daha açıklayıcı olur. Öyleyse anlamak için de soyutlanmak lazım. Soyut… Ne güzel kelime…

Bizmutun simgesini sormaktan usanmadı bulmacalar yıllar yılı. Simgeler bu kadar önemli demek ki.

İnsanın simgesini bilen var mı? Neye bakınca insanı anlarız?

Mustafa Çolak

14 Mayıs 2012 Pazartesi

ÇIKMAZ SOKAKLAR



 Korkularıyla yüzleşiyor insan er ya da geç

Rüyanda simsiyah köpekler kovalıyorsa seni her gece ve kaçıyorsan durmadan, eninde sonunda durup köpeklerin karşısına dikilecek ve: “Gelin bakalım!” diyeceksindir.

Bir telaş sarıyor önce yüreği

Diyeceksindir demesine ama bunu söylemek öyle kolay değildir. Zaten kolay olsaydı bugüne kadar kaçıyor olmazdın. Telaşlısındır: “Ya başaramazsam?”

Gerçeklerle yüzleşiyor insan er ya da geç
Bak, mesela benim gibi

Kabuslarının rüyadan ibaret olmayıp gerçeğin ta kendisi olduğunu anlarsın. Hayal dünyanla gerçeği birleştirdiğinde varmışsındır bu kanıya. Ne de olsa insan, düşleriyle insandır. Yüzleştiğinde de savaşı kazanıp kazanamaman an meselesidir. Ancak seni yüzleştiren, kazanmana da muhakkak yardım edecektir. Yüzleşme sonrası O’na nîdâ edersin:

Ne karanlık odalardan, ne masallardaki cadılardan korktum,
Sensizlikten korktuğum kadar

Evet, bugüne kadar belki çok şeyden korkmuşsundur fakat hiçbir korkun O’nsuz kalmak kadar korkutmamıştır seni. O’nsuz sen bir hiçsindir ve hayatın hep bu esas korku etrafında şekillenmiştir.

Ne çıkmaz sokaklar gördüm, ne diyarlar gezdim durdum
Kaybolmadım sendeki kadar, inan ki kaybolmadım sendeki kadar.

Çoğu kez kurtulamayacağını sandığın işlere bulaşmış, içindeki boşluğu doldurma arayışıyla neredeyse gezip görmediğin yer kalmamıştır. Ancak hep O’nunla kurtulmuş, hep aradığın yalnızca O olmuştur ve bunu şimdi idrak ediyor olman, O’nun aşkında kaybolup, eriyip bitme isteğini kamçılamıştır. Bu istekle kavrulduğun şu anlarda nihayet O, şimdi, sana seslenmektedir:

Azar azar gözlerini kapat
Usul usul ellerini uzat
Ben tutarım, yine ben duyarım seni

Ben bilirim aşkının kıymetini.

Artık şerhe gerek yoktur. Eve dönmüş, kalbine dönmüş, şarkıya dönmüşsündür.


Mustafa Çolak