21 Aralık 2013 Cumartesi

OTOBİYOGRAFİ






Düşündü
Yoruldu
Yavaşladı
Oturdu
Baktı
Durdu
Tekrar baktı
Konuşmadı
Kalktı
Yürüdü
Uzaklaştı
Gitti
Titredi
Hıçkırdı
Ağladı
Güldü
Kahkaha attı
Sustu
Başını önüne eğdi
“Olmaz” dedi
Oldu
Telefon çaldı
Konuştu
Bilmedi
Bilmek istedi
Bilemedi
Denileni yaptı
Uydu
Uyudu
Uyuttu
Kendini kandırdı
Kaçtı
Kaçmak sandı
Kaçamadı
Hep ensesinde hissetti
Dinledi
Anlar gibi oldu
Anlamadı
Diz çöktü
Elini tuttu
Teslim oldu
Bitti mi?
Bitmedi
Yeniden başladı
Düşündü
Yoruldu
Yavaşladı
Oturdu
Mustafa ÇOLAK

                                                                         edebifikir
 

13 Haziran 2013 Perşembe

GEREKSİZ BİR YAZI

Kafamı kaldırıp bakmamalıyım olanlara. Eğer bakarsam dururum. Durduğumdaysa akış beni götürmek için zorlar. Bu kez irademle değil, akışın iradesiyle gitmeye devam ederim ki; bu da benim için ölümden beter olur. İrade, isteklerinden vazgeçmek değil, onları kontrol edebilmektir.
Hayatımın anlamını sorgulamaktan yorulduğum şu zamanlarda, noktalarla virgüller arasındaki harflere takılı kalıyor gözüm. Harflerin yerlerini değiştirsem aralarında hiçbir ahenk yok. Bir araya düzenli şekilde geldiklerinde bir anlama kavuşuyorlar. İç dünyanın düzensizliğini bile düzenli hale getirmeden anlatamazsın. Düzenli şekilde anlattıklarında düzenli olduğu için iç dünyanı yansıtamaz.
Fakat onlara asıl anlamı veren nokta ve virgüller. Nokta yerine virgül koyarsam hiç olmaz. İşte hayat da tam olarak böyledir. Yanlış yerlerde yanlış geçişler yapmamalısın. Bir düzen içinde yaşamalısın ki, hayatın anlamlı olsun.
Klavye üzerinde bir o harfe bir bu harfe gidip gelirken parmaklarım, siyah üzerinde beyazın gücünü görmeye başlıyorum yavaş yavaş ve az da olsa karanlıkta belli belirsiz şekiller çizen beyazlıklar umut salık veriyor bana. Küçük aydınlıklar, büyük karanlıkları yok ediyor.
Bu arada saat ilerliyor. Saat kolumda ilerliyor. Zaman, sürekli dönüp duran bir aletle sınırlı kalıyor. Ben tüm olanların dışındayım.
Bir yerlerden bir yerlere belli amaçlar doğrultusunda gidip geliyorum sürekli, insanlarla iletişime geçiyor ve gereksiz iletişimin yorgunluğunu duyumsuyorum. Gereklilik kime göre, neye göre? Anlayamıyorum.
Bu aralar çevremde insanlar çatışıyor, insanlar yaralanıyor ve hatta ölüyorlar. Sorsam onlar da bir amaç için bunları yaptıklarını söyleyecekler. Fakat eminim ki kimse amacının gereksizliğinin farkında değil. Amaçları gereksiz olduğu gibi varlıkları da gereksiz. İnsan, varlığını anlamlandıramadığı sürece gereksizdir.
Ölümü çokça düşünür oldum ve intiharın kurtuluş olduğunu sananlara bir de müjdem var: Öldüğünüz üzere dirileceğiniz için eğer kendinizi asarak öldürdüyseniz; boynunuzu sıkan bir ipin acısıyla, başınıza silah sıktıysanız; kurşunun beyninize girdiğinde duyulan anlık acının sürekli olanıyla, yüksek bir yerden atladıysanız; yere çarpma anınızdaki tüm kemiklerinizin parçalanma sızısıyla binlerce yıl geçireceksiniz. Ve intihar etme sebebiniz yanı başınızda olacak. İntihar kurtuluş değil, şikayet ettiğin acıyı binlerce kat artırmaktır.
Yapmam gereken tek şey sabırla ölümü beklemek. Bu anlamda geç kalan sevgiliyi otobüs durağında sabırsızlıkla bekleyen bir gençten farkım yok.
Ben cümle içindeki dolaylı tümlecim. Özneyle birlikte yükleme “nereye, nerede, nereden, kime, kimde, kimden” sorularını sorarsanız beni bulursunuz. Özne veya yüklem olanlara bir sözüm yok. Ne de olsa bu bir tercih değil, kural meselesidir. Yani ki bir dolaylı tümleç, ben artık özne olmak istiyorum diye bas bas bağırsa da olamaz. O, dolaylı tümleç olarak gelmiştir ve öyle de gidecektir.

Mustafa ÇOLAK
   edebifikir

25 Mayıs 2013 Cumartesi

EVLİLİĞİN DİYALEKTİĞİ - 3


 

22-  Alışkanlık hayal gücünü öldürür, evlilikse alışkanlıkları öldürür. Dolayısıyla evlilik, hayal kurma yetini kuvvetlendirir. Her şeyden önce bir hayalle başlayan evlilik yolculuğunda hayal kurma eğilimin evlendikten sonra da bir ömür devam edecektir.

 
23-  Evli insan evinin anahtarını sürekli kaybedendir. Ya da yanına almayı unutandır. Evlilik insanı dalgınlaştırır. Bu dalgınlık aslında evde kendini bekleyen biri olduğunu bilmenin verdiği güven duygusundan kaynaklanır. Bekar insan anahtarına sıkı sıkı sarılır. Çünkü unuttuğunda kapıda kalacaktır. Aslında evlilik, başlı başına anahtardır.


24-  Asla uyum sağlayamayacağın şu insanlar ve onlara bağlı adına yaşam denilen gereksiz olaylar dizisinden bir an dahi olsun uzaklaştığını hissettiğinde yazmaktan başka ne yapabilirsin? Cevap: Evlenebilirsin.


25-  İnsan hiçbir işini tam olarak tamamlayamaz. Hep yarım bırakır. Tamamladığını sanıyorsa bu onun eksikliğini gösterir. Böylece farkında olmadan yaşamı da yarım bırakılmıştır, kendi de. Evlilik de tamamlanmak değildir. Tamamlanmaya doğru bir basamak daha çıkmaktır.


26-  Evlilikte her şeyin karşılıklı olduğunu ve bu nedenle evliliğin tamamen çıkar ilişkisi olduğunu düşünerek evlenmeyi reddeden kişi! Şunu bilmelisin: Evlenip de bir insan için bazı şeylerden feragat etmek benine çok zor geldiğinden, çıkarın için evlenmiyorsun. Sen tam bir çıkarcısın.

 
27-  Her dediğini yanlış anlayıp, her hareketine farklı manalar katan insanlar olmuştur mutlaka çevrende. Evlilikte de durum bundan farklı olmayacak belki. Fakat unutma, kimse kimseyi derinlemesine anlayamaz. Hepimiz birbirimizi anlayacak olsaydık, bu kadar çok insana gerek olmazdı.


28-  Bugüne kadar yaşadığın hayatla en iyi senaryo dalında ödüle layık görülmen gerektiğini düşünüyorsan yapman gereken tek şey evlenmek.
 

29-  İnsan, duygularını tanımadığı, tanımlayamadığı ölçüde duygularını hakkıyla yaşar. Ne kadar kendinin profesyoneli olduysan, yaşadıkların o kadar anlamsızlaşacaktır. Ve kendini çözümlemeye çalışmaktan vazgeçmektir evlilik. Şairin mısraına kulak ver: “Nasıl da sevdim ne iştir bilmeden sevmeyi”
 
 

Mustafa ÇOLAK

   edebifikir

11 Mayıs 2013 Cumartesi

EVLİLİĞİN DİYALEKTİĞİ - 2

 
 
13. Evli bir erkek yolda, sokakta, otobüste, uçakta gördüğü bir başka evli erkeği gözlerinden tanır. Derinlerindeki ağırlık hepsinde aynıdır. Ya da şöyle diyelim; yaşı kaç olursa olsun evli insan bu hayatta liseliyse, bekar insanın kralı ilkokul beşinci sınıftır.
 
14. Bekâr ve derin düşünen bir insan kendini diğerlerinden farklı konumlandırırken, herkes tanımlamasının içine girdiğinin ayrımına varmaz. Evli adam filozof da olsa herkestir ve elindeki ekmek poşeti bu halin bilincinde olmayı sağlar.

15. Bu arada hayat, düşüp kalkmalardan ibarettir. Kendini, kendi ensenden tutup kaldırmaya mecalin var mı? Cevabın hayır ise evlenmelisin. Şu an sana bir yol gösteriyorum. İşte tam orada seni bekliyor. Fakat ne fayda... Git, yürü, gör ve öğren. Aksi taktirde bu yazılanları acımasızca okuyup gülerken bulacaksın kendini.

16. Bir bebeğin anne karnında şekillenmesine gün gün tanıklık etmek kadar insana şefkat duygusunu hatırlatan bir başka duygu yoktur. Ve günü yaklaştıkça o bebeğin doğumunu sabırsızlıkla beklemekten daha heyecan verici bir tecrübeyi asla yaşayamazsın. Doğumla beraber anne ve baba da tekrar doğar hayata.

17. Bekârlık gümüşse evlilik altındır.

18. Kişinin ahlakını olumlu ya da olumsuz etkileyen en büyük faktör çevresidir. Kişinin en yakın çevresi ise eşidir. Kiminle evlendiğine çok dikkat et. Eşin seni, cennete veya cehenneme götürebilir.

19. Evli insan ‘açım’ demez, ‘aç mısın?’ der. ‘Yoruldum’ demez, ‘yoruldun mu?’ der… Hülasa evlilik, insanda benlik bırakmaz.

20. Kişi, herhangi bir beklentiyle evlenirse asla iflah olmaz. Evlilik en başta, beklentileri en aza indirmektir. Bir şeyler elde etmek için değil, bir şeyler feda etmek için evlendiğini sakın unutma!

21. Evliliği Demet Akalın’ın “Evli Mutlu Çocuklu” şarkısından ibaret sananlar büyük bir yanılgı içindedirler. Evli insan, hüznünü paylaşandır. Ve hüzün ise en çok yakışanıdır bize.

Mustafa ÇOLAK
     edebifikir

10 Mayıs 2013 Cuma

EVLİLİĞİN DİYALEKTİĞİ - 1

 
1. İnsan, dünya için artık yapacak hiçbir şeyi yoksa evlenir.

2. İnsan, hayatın anlamsızlığını, boşluğunu, saçmalığını, zırvalığını ve bilumum aptallıklarını damarlarında iyice hissettiği zaman evlenir.

3. Evlenen insanın bundan sonra yapacak çok işi vardır. Bugüne kadar almış olduğun hiçbir sorumluluk, evliliğin sorumluluğuyla kıyaslanamaz. Dolayısıyla evlilik, sen istesen de istemesen de seni hayata, hiç ölmeyecekmiş gibi sıkı sıkı tutunmak zorunda bırakır. Hayat kurtarır.

4. Evlenen insan, daha dün dünyanın döndüğünün farkında değilken, bugün dünyadan ve diğer tüm gezegenlerden daha hızlı dönmek zorunda olduğunu anlamıştır. Dairesel döngü insanın kendisini tamamlama yolunda en büyük gerçektir ve evli-bekâr ayırt etmez ancak bekâr insan ne kadar bunun farkında olduğunu sansa da değildir. Evli insanın bekârlardan ayrıldığı en büyük nokta da budur. Döngüsünü tamamlamakta ondan on kat daha hızlıdır.

5. Evlilik, askerlikten daha olgunlaştırıcı bir tecrübedir.

6. Evli bir erkek, kendisine adres soran sarışın turiste sadece gideceği adresi tarif eder.

7. Evli bir kadın, bir metre yanından habersizce geçen kişi kocası dahi olsa, kendisine seslenmediği sürece onu fark etmeyecek kadar diğer erkeklere karşı duyarsızdır.

8. Hakkı verilen evlilik aşkı öldürmez, gerçek aşkı öğretir.

9. Bekâr olup kara kara borcunu nasıl ödeyeceğini düşünen bir erkek vaktini çar çur eder. Fakat evli olup borcu için kafa yoran erkeğe cennetten birkaç köşk tahsis edilebilir.

10. Çocuğunu karnında taşıyan kadının attığı bir adımla, kız arkadaşlarıyla alışverişe giden bir kızın attığı adım arasında ne kadar derece farkı olduğunu varın siz düşünün.

11. Evlilik sükûnettir.

12. Evliliği tek kelimeyle en güzel şu söz tanımlar: Vakfetmek. Evli insan kendini vakfetmiştir.
 
Mustafa ÇOLAK
   edebifikir

14 Ocak 2013 Pazartesi

HAYATTAN ZEVK ALMAK GÜNAHTIR




Her şeyi, akıl ve kalp dâhil tam manasıyla her şeyi bir anda bırakıp uzaklara gitmek ne çekici bir söz! Ömrü boyunca özgürlüğü düşlemiş bir insanın, sevenlerine karşılık sevgi beslemek zorunda oluşuyla yüklendiği sayısız ödevler zincirini aniden koparıp, sorumluluk denen yorucu duygudan sonsuza dek azledilmek istemesi kadar normal bir şey olamaz.

Bu istek sadece hayalden ibarettir ve hayal olarak da kalması gerekir. Kurduğun hayalleri gerçek hayata dökmeye kalkarsan hayalin, gerçeğin g’sine varmadan yarı yolda ölecektir.

Düşünmeden ve planlamadan yaşamak istemenin sebebinin tembellik, sonucunun ise sefalet olduğu açık. İnsan sefalete ne kadar da düşkün! Ve düşünmeden yaşamayı isteyenlerin, genelde en çok düşünenler olması büyük tezat değil mi?

Esaret yorucudur. Hücre cezalısı bir mahkum, koğuşunda hiçbir iş yapmadan oturuyorsa da otuz senenin sonunda, özgür olup taş taşıyan hamaldan çok daha yorgun olacaktır. Başkalarının duygularıyla kaçınılmaz ilişkiler yumağı halinde kuşatılmış duygularımızın da zamanla yorgunluk duyması ve uzaklara kaçma isteği bundandır.

Yoğun hayat insana şunları söyletiyor: “Tüm işler çıkmaza girdi. İlerlemiyor.” İlerlemiyorsa durduğun yerde yapılacak işleri analiz et fakat yapma. Sadece izle. Hiçbir işe elini sürmesen de kıyamet kopmadığını göreceksin. Aslında hayatın ilerlemesi, bir yanılsamadan ibaret. Zaman ilerlemez, hiçbir şey ilerlemez. Saat durduğu yerde sadece döner. Dünya döner, gezegenler döner. Bir yerden bir yere gitmezler. İşte geldik gidiyoruz diye bir şey yok. Çünkü bir yere gittiğimiz yok. Sadece dönüyoruz ve dairemizi tamamlamakla mükellefiz, tıpkı her şey gibi. Dairenin sonunda başladığım noktaya geri döneceğim gün, kıyamet günümdür. Bu kadar.

Yorucu bir günün sonunda yazı yazmak için oturduğumda içimden gelen cümleler işte bunlardan ibaret. Zaten ne zaman yazmaya niyetlensem başladığım her konunun sonu, bu hayatın saçmalığı ve ölümün tüm ihtişamıyla var olduğunu söylemem ile noktalanıyor. Ölümün gerçek olduğu bir dünyada daha farklı bir mevzudan nasıl bahsedebilirim ki?

Öyleyse dinle beni: Hayattan zevk almak günahtır.


Mustafa Çolak
  edebifikir