12 Kasım 2011 Cumartesi

İÇİMDEKİ KISIK SES

O kadar çok insan var ki tanınması gereken. Hani şu az önce kitapçıda gördüğün mesela... Bir "Merhaba" ile belki yıllar sürecek bir arkadaşlık, dostluk başlayabilirdi, kim bilir... Ancak milyarlarca insandan senin ömrüne mâl olanlar, düşünmeden edemediğin, aklını kemiren kişiler ve hikâyeler parmakla sayılabilir.

Oysa o kadar çok hikâye var dinlenilmesi gereken. Sayısız insanoğlunun, her birinin yüzlerce hikâyesi... Kimi eşine dostuna anlatmış sadece, kimi hiç anlatmamış, kimi kitap yazmış, kimi senaryo, kimiyse susmuş… 

“Hapsolmuşsun sayılı mekânlarda, hapsolmuşsun belki bir ruhta.Özgürlük yolunda tüm özgürlüğünü kaybetmişsin.Okuyup yazmayı terk edip yaşamayı seçtiğine pişman oldun belki de.Ya da hikâyelerin bazen kötü bittiğini…Daha kötüsü; bitemediğini..." 

Senin dinlediklerinden çok çok fazla hikâyeler ve olaylar vardır yaşanması gereken, emin ol. Bir zamanlar âşık olduğun kişinin evlilik haberini alman gibi mesela... Veya sen çoğalt örnekleri... Acı veya tatlı, hüzün veren veya neşeli olaylar... 

"Olaylar yaşanır ve biter sonsuz helezonlar halinde.Can'ın yanma sesini duydun ilk kez; çıtır çıtır..." 

O kadar çok şey var ki bilmen gereken. Rabbine dair, hayata, zamana, tecrübeye ve sosyal denilen çevrene dair. Sen ne kadar her gün yeni bir şeyler öğrensen de asla yetemeyecek kadar çok bilgi...  

"Yaşamak için istesen de istemesen de bilmen gerektiği fısıldanmıştı kulağına.Bilginin ağırlığı belini büktü, taşıyamadın fakat taşımak zorundaydın."

 Yetmeyen o kadar çok şey var ki yetinmen gereken... Aynı anda iki kitap okuyamazsın, aynı anda iki insan tanıyamayacağın gibi mesela... Bir annen ve bir baban olmalı. Zamanla onları da kaybetmelisin. Belki birkaç çocuk... Büyüdüklerinde seni hiçe sayacak. Hiç hayırlı evladın olamaz mesela. "Sen hayırlı değilsin ki evladın hayırlı olsun!" derler. Bir evin, bir araban olmalı, o da olursa! Birkaç dost, birkaç kitapçın olmalı. Belki birkaç yer; ara sıra bu kadar çokluk içinde bunalıp yalnızlığına kaçtığın yerler olmalı. Ama onların da sayısı belli... Gittiğin yollar hep eski... 

"Eskimiştir tüm duygular,Eskimiş bakışlar, küflü sözler..." 

O kadar çok yer var ki gidilmesi gereken. Kimsenin bilmediği, bilse de üzerinde yürümediği yollar... İnsana yaşadığını, yaşamının da akıp gittiğini hissettiren yollar... Her dönemeçte eline kalem aldığın yollar... 

"Dönemeçler hep merakını celbetmiştir,Her dönemecin başka bir dönemece çıktığını önceden bilsen yine de merak eder miydin?" 

O kadar çok şey var ki yazılması gereken. Bomboş kâğıtlar seni bekleyen... Doldukça içini boşalttığın kâğıtlar... Ama kendisini binlerce kişi okusa da hiç boşalmayan kâğıtlar... Kâğıtla insanın farkı da burada olsa gerek. 

"İnsanın verdikçe tükenen olduğunu kimse öğretmemiş miydi sana?Ancak kalbe yazı yazabilenler tükenmez dememişler miydi?" 

O kadar çok fark var ki yakalaman gereken. Her köşede, her seste, her nefeste... Farkları yakaladıkça farklılaşıyor insan. Başına bir harf alıp; "O insan" oluyor. Kimliğini ne kadar kazanırsa o kadar görüyor farkı. 

"En azından görmen gerektiğini öğrenmişsin." 

Ve o kadar çok şey var ki görülmesi gereken. Görmeden yaşıyoruz çoğu zaman yaşanılması gerekenleri. Arkamızı dönüp baktığımızda görüyoruz çoğu zaman. Geç kalıyoruz. Ya da erken. Her geç kalınmışlık duygusu, henüz bir şeyler için erken olduğunun sinyali değil midir oysa? 
O kadar çok sinyal var ki yanıp sönen,
Sönüp yanan...
Böylece yön işaret eden...
O kadar yan, o kadar yön var ki henüz tayin edilmeyen. 
O kadar çok…
O kadar...

"Kimsesizliğini bastıramayacaksın hiçbir yazıda.
Sus ve yaşa." 

Mustafa Çolak
yazı kaynağı: http://www.edebifikir.com/yazilar/deneme/icimdeki-kisik-ses/170

Hiç yorum yok: