18 Kasım 2011 Cuma

DUVARA KONUŞAN AŞIK

-Gitmek istiyorum.
-Nereye?       
-Candan’a.
-Yine mi, kaç defa konuşacağız bunu?
-Bu sefer kararlıyım, gitmek istiyorum.
-İsteseydin eğer, gerçekten isteseydin, gitmiş olurdun.
-Ne yani, gitmek istemiyor muyum?
-Hayır.
-Ama istiyorum!
-İsteseydin giderdin.
-E gideceğim zaten!
-Git o zaman.
-Düşünüyorum.
-Neyi?
-Gideyim mi, gitmeyeyim mi?
-Bak gördün mü itiraf ettin. Sen istemiyorsun, düşünüyorsun. Daha karar alma aşamasındasın. İsteseydin, gitmiş olurdun.
-Peki, karar aldıktan sonra mı isteyeceğim? İstek mi önce olan, karar almak mı? İstemeseydim düşünmezdim ki!
-Hımm…Yola girmeye karar vermişsin nihayet, anladığım kadarıyla.
-Ne yolu abi Allah aşkına! Başlama yine! Tutturmuşsun bir yol… Yola gir, yola gir… Düşünce yoluymuş da, kendine giden yolmuş da bilmem ne!...
-Ama soru sormayı öğrendin sonunda. Bunu gördüm az önce. Farkında değilsin ama giriyorsun yola…
-Yola mola girdiğim yok! Bırak şimdi bunları, değiştirme konuyu. Hangi konuya girsek illa bağlayacaksın düşünce yoluna. Bir dur, bir dinle! Gitmek istiyorum ben. Candan’a gideceğim, bunu konuşalım.
-Bak gitmek istiyorum dedin bunu konuşalım dedin. Düşünce yolu hakkında konuşmayı istemiyorsun ve hemen önümü kesiyorsun. Böylece düşünce yolu üzerine konuşmayacağım. Yani?..
-Ne?
-İsteğin anında gerçekleşti anlasana! Konuşmamı istemedin ve bu yolda bir adım atarak bunu söyledin. Ben de konuşmamaya karar verdim. İsteğine az önce ne de çabuk ulaştın! Demek ki… “Gitmek istiyorum” diyerek vakit kaybetmek yerine kalkıp gitseydin de isteğin hemen gerçekleşmiş olacaktı. Ama sen gerçekten istemediğin için, istemeyi bilmediğin için gitmedin, gidemedin.
-Demek ki tereddütüm var gitmek ve gitmemek arasında.
-Aynen öyle! Bak… Bir şeyi istersen yaparsın. Ama mesela “dağı ikiye yaracağım” dersen yapamazsın değil mi?
-Evet.
-Neden?
-Gücüm yetmez.
-Haa, demek ki birincisi istemek, ikincisi isteğinin mantıklı olması. İsteğin yapılabilir, edilebilir olması gerekli. Şimdi diyeceksin ki; “Piyango çıkmasını istiyorum, yıllardır oynuyorum, neden çıkmıyor?” Evet piyangonun sana çıkması “olabilir” bir şey fakat “olmayabilir” olasılığı çok daha yüksek. Üçüncü bir şey daha çıktı gördün mü? İstemek, isteğinin mantıklı olması ve üçüncüsü de yazgı, kader… “Olabilir” bir şeyin senin için olması, seninle bağlantılı olması meselesi kaderdir. Bunu kimse bilemez.
-O zaman?..
-Her şey bizim elimizde değil unutma. Küçük bir balık okyanusta istediği yere gider değil mi?
-Evet.
-Hem de nereye kafası eserse. Kendi küçük iradesiyle oraya gider, buraya gider, kayaların arasına girer çıkar. Bu sırada dışarıda bir yerde kadın acıkır. Akşama balık yemek istediğini söyler kocasına. Adam balık tutmaya çıkar. Sonra bizim ufaklık bir bakar ki ağa takılmış. Neden başka balıklar değil de ben? Bunun cevabını verebilir misin?
-Yazgı, kader.
-O adam ağını oradan değil de başka yerden atabilirdi ve başka balıklar tutardı. Yahut karısına yorgun olduğunu söyleyebilirdi veya tam balığa çıkacakken başka bir işi çıkabilirdi. Olasılıkları çoğaltabiliriz. Ama bu kadar olasılığın hiçbiri olmadı ve adam gelip o küçük balığı yakaladı. Yeryüzündeki sebepler birbirleriyle bağlantılıdır. İstekler birbirleriyle bağlantılıdır. Balık gezmek istedi, kadın balık yemek istedi. O kadının karnı doyması gerekiyordu, balığın da ölmesi gerekiyordu. Ve olması gereken oldu. Olması gerektiği gibi oldu. Her şey olması gerektiği gibi olmalı. Mucize beklemeyeceksin. Kadın durduk yere acıkmaz, balık da durduk yere ölmez. İsteklerin çarpışması lazım.
-Ama sorum yanıtsız kaldı. Anladım dediklerini de şimdi gitme isteği içime geldiği için mi “gideyim mi, gitmeyeyim mi” diye düşünmeye başladım. Bu düşünce bana nereden geldi?
-İstek gelmez, istek istenir. Sana gelen son söylediğin gibi düşünce. Düşünce düşer, nereden düştüğü bilinmez ve sen o düşeni alırsın, ölçer biçersin, isteyip karar verir ve uygularsın. Bu bir döngüdür. Herkes bir şeyler ister ve yapar. Yapamayan, kararı vermediğinden, yani istemediğinden yapamamıştır. “Gitmek istiyorum, gidemiyorum” diye bir şey yok! Gidebileceğin halde gitmiyorsan, gitmeyi istemiyorsun demektir. Bu kadar basit.
-İstekler benim elimde değil ki…
-Hala istekler diyorsun! Düşünceler senin elinde değil! Ne zaman ne düşüneceğin senin elinde değil ama istekler senin elinde! Arzulamakla karıştırma. Arzulamak da senin elinde değil. Arzuladığına ulaşıp ulaşmamayı istemek senin elinde. Sen şimdi Candan’a gitmeyi arzuluyorsun sana neler yaptığı halde doğru mu?
-Evet.
-Ama gitmek istemediğinden gidemiyorsun, anladın mı?
-Aslında aynı şeyleri söylüyorum seninle sadece senin tanımlamaların farklı. Arzulamak-istemek ne fark eder işte, anlıyorsun sen beni.
-Ben seni anlıyorum da sen kendini anlayamıyorsun bir türlü. Bu yüzden kafa patlatıyorum. Sana seni anlatmak için. Sen anlamak istemiyorsun, öğrenmek istemiyorsun. Yaşayayım gideyim düşünmeden, diyorsun.
-Evet! Ne gerek var bu kadar düşünmeye!
-Ulan geri zekalı! Yarın sabah sınavın var, sen gecenin bir yarısı uyuman gerekirken kalkmış, Candan’a gitmek istediğini söylüyorsun. Bıraksam yine gideceksin kızın evinin etrafında salak salak dolanmak için. Sonra soracağım, ne oldu? Çaldın mı kapıyı? Hiç… Dolandım geldim… Bak bak bak… Hangi aklını kullanan insan gecenin bir yarısı evden çıkıp, aşık olduğunu sandığı kızın evinin etrafında dolaşmaya gider? Hem de yarın sabah sınavı olduğu halde! Aşık olsan başım üstüne, aşık falan da değilsin bin defa söyledim sana, sadece aşık olduğunu zannediyorsun! Sonra sırıta sırıta yüzüme bakıp ne gerek var düşünmeye diyorsun!
-Yeter, tamam kes. Gitmek istiyorum ben.
-Sanki duvara konuşuyorum bir saattir!
-Duvara değil, aşığa…
-Aşk düşünceye duvardır.
-Düşünce aşka olmasın?..

Mustafa Çolak
yazı kaynağı: http://www.izdiham.com/index.php/mustafa-colak-istemeyi-istemek

Hiç yorum yok: