20 Kasım 2012 Salı

DİRİLİŞ YOLU VE AKIMI

DİRİLİŞ’İ ANLAMAK VEYA “SEVGİ DEVRİMİ”

“Bilimsel bilginin kendine sağladığı avantajları kutsalla çatışmanın yolu haline getiren modern zihin, Tanrısal bağlarını tahrip etmekle kalmadı, bu tahribi oldukça sofistike yöntemlerle geliştirip kurumsallaştırdı: Modernizm.”1

Aklı, şükredilecek nimetlikten çıkarıp, tapılası bir put yapmaya ısrarla çaba sarf etmektedir modern insan. Ona göre, gerçek bilgi ve özgürlük akıldayken din, akıl dışılıktır. Ülkemizde böyle düşünen “yüksek mevkilerdeki azınlık” sadece kendi yozlaşması yetmezmiş gibi, gençleri de her an akıllarınca aydınlatmakta, onlara İslam’ın akıl dışılığını çeşitli sebepler öne sürerek ispatlamaya çalışmaktadırlar.

İslam adının terör, anarşi, kavga, kin, gericilikle aynı anlamda gösterilmeye çalışıldığı çağımızda, Sezai Karakoç’u anlamak ve anlatmak, onun, ismiyle özdeşleşen “Diriliş” inanç ve aksiyonunu ömrü boyunca anlatmaya çalışmasına benzer. Çünkü onun dirilişten kastı İslam’ın dirilişidir ve İslam, insanların büyük çoğunluğunun, hakkında az veya çok bilgi sahibi olduğu bir dindir. Bazıları İslam’ı çok iyi tanırken bazısı tanımaz, kimi çok iyi tanır ama anlayamazken, kimisinin İslam’la tanışmakla tüm hayat görüşü adeta allak bullak olmuştur. Sezai Karakoç’u da çok iyi anlayanlar ve onunla tanışarak düşünce dünyasına yepyeni açılımlar getirenler mevcutken, hakkında hiçbir malumatı olmayanlar da var.

Medeniyetlerin düşüş ve yükseliş dönemleri art arda gelir. Bu alçalış ve yükselişler anlık olaylar değil, belki yüzyıllar süren oluşumların sonucudur ve Karakoç’a göre İslam Medeniyeti’nin diriliş tohumlarının atıldığı çağ, bu çağ olmalıdır. Dolayısıyla o, hayatı boyunca İslam ile şereflenmiş her bireyin Diriliş eri olması gerektiğini, bu erlerin din düşmanlarının tabir ettiği şiddet yanlısı Müslüman profilinden çok uzak birer “Sevgi Devrimi” sevdalısı olduklarını ısrarla vurgulamıştır. Zira, “Diriliş yolu ve akımı, İslam’ın ruhundan, ilkelerinden, ahlakından alınan ilham ve aşkla, kendimizi yeni bir ‘ses’e kavuşturmanın yoludur. ‘Öfke’ yolu değil.”2 Diriliş’i anlamak İslam’ı anlamaktır, dolayısıyla hoşgörüyü, iyiliği, güzelliği yayacak bilinçli bir toplum inşası yolunda sesini yükseltmektir. Nitekim, “Sesin öfkeden ibaret olması insanlık için en kötü bir talihsizlik, sesi olmayıp sadece öfkesi olmak ise, aşağıya doğru en büyük düşüşüdür.”3

Öyleyse Diriliş’i daha iyi anlayabilmek için bu yolun ve akımın çıkış sebeplerini, yakın tarihimizin sayfalarına Sezai Karakoç’un perspektifinden bakarak özetlemeye çalışıp söze başlayalım.
 
TARİH MUHASEBESİ VE YENİDEN KURULUŞ OLARAK DİRİLİŞ

 
Birinci Dünya Savaşı ile Rönesans Avrupa’sının karşısında duran ve eski kudretli Asya’nın savunucusu olan Asya çöktü, yerine ikinci Asya, yani eski çağların karanlığındaki en eski Asya kaldı. Bunun karşısında Avrupa’nın köhne imparatorluk ve papalık kuruluşları yıkılarak yerine yeni bir Avrupa kalmıştı. Birinci Dünya Savaşı ile eski dünya bitmiş, Rusya çarlığı devirip komunizm ile dirilmiş, Asya’nın büyük devlet kudreti yerine yığınların Asya’sı ortaya çıkmış, Avrupa ise son kalıntılarından silkelenip kendini büsbütün tabiata bırakmış ve bu doğal güce tapınmasından dolayı faşizm doğmuştu.

 
Savaş sonrasında bütün yeni kuvvetlerin büyümelerinin karşılaştığı anda İkinci Dünya Savaşı oldu. Henüz toy olan komunizm, faşizm ve kapitalizmden birini ortadan kaldırmak için diğeriyle anlaşma yapmalıydı -gelenekleşmiş Rus politikasıyla.- İlk olarak bunu faşizmle denedi fakat vazgeçerek kapitalizmle anlaştı çünkü kapitalizmde de eşya, insandan önce geliyordu faşizmin insanı putlaştırmasının aksine.

 
İkinci Dünya Savaşı teknoloji savaşı olduğundan diğer kıtaların uykularından kalkmalarına neden olmuştur. Bu noktada Karakoç 1970 yılında Diriliş dergisinde yazdığı yazısında sekiz tane can alıcı soru sorarak yanıtlarını verir ve bu soruların cevaplarının geleceği şekillendirecek en önemli faktörler olduğunu ekler. Bunlardan bazıları: “Dünya bütünüyle bir yeniliğe ve değişikliğe gitmekte midir? Doğan yeni bir dünya, lider miti ve eşya kültü dışında insanoğluna yeni bir aşk ve inanç getirecek mi? Eski dünya ile yeni dünya ve eski uygarlıkla yeni teknik arasında en önemli yeri tuttuğuna şüphe olmayan İslam ülkeleri ve medeniyeti yeni bir canlanma gösterecek mi, yoksa büsbütün düşmanlarının kurbanı olmakta devam mı edecek?”4

 
Amerika’da özgürlük ve hak kavramlarını eski haliyle anlamayı tercih edenler ile yenilemek ve geliştirmek taraftarları arasında belli belirsiz de olsa savaş başlamıştı. Bu savaşta başkan da kurban veren Amerika’yı bunalımlar, şüpheler, bocalamalar sarmıştı. Ve bu kaygıların meyveleri olan Amerikan gençliği tarihinden kopmuş, yepyeni bir insan yaratma arzusuyla tam bir çözülüş içinde kıvranmaktadır. Amerikan gençliği, insanlığın kendinden intikam alması korkusuyla, vicdan azabından da kurtulmak isterken tam kayıtsız hale gelmiş, buna karşı Avrupa gençliği insanlığa hükmetme avantajını kaybetmekten ötürü hiddetle etrafını kasıp kavurarak kendini tatmin etme yolunu seçmiştir. Komunist ülkelerde bu hareketlenmelerin görülmemesi sorunların çözümlendiğinden değil, rejimin katılığından gençlerin isyan etmeyi akıllarına bile getirmeye cesaret edememesindendir. Bu ülkeler için durum çok daha vahimdir. Çünkü; “Komunizm, insanı iyice maddenin kölesi yapmak isterken ruhunu yaraladı ve sakat bıraktı.”5

 
İslam ülkelerinde ise maalesef taklit hastalığı son birkaç yüzyıldır devam etmekte. Hiçbirinin hakikatını anlayamadan batı ülkelerine özenen bir aydın sınıfı doğmuş, kifayetsiz devrim ve ihtilaller ülkeleri bitirmenin eşiğine getirmişlerdir. Ön yargılar kanunlarla güçlendirilmiş, yerli düşünceler eleştiri bile yapmaya izin vermeksizin yasaklanmıştır. Her alanda devlet ve toplum dışarıdan yönlendirilmektedir. İşte dünyanın en mağdur ülkeleri bu ülkelerdir. Bunlarda diğer ülkelerden farklı olarak problemi ağırlaştıran bir hususta, aydınlar ile halk arsındaki beslenmeden kıyafete, geleneklerden törenlere ve inançlara kadar uçurumlar oluşmasıdır.

 
Ancak son elli yılda ideolojik faaliyetlerin oluşturduğu yeni ortamda, aydın-bürokrat tabaka ideolojik planlara yaklaşmış, halkta yavaş yavaş aydın kesimine yaklaşmaya başlamıştır ve toplum temelden kaymıştır. Bunalımın kaynağı olan bu kayış ile yeniden kuruluş meşaleleri yakılmaya çalışılmaktadır fakat kaymayı durdurma ancak ve ancak tarihi bir muhasebeden sonra insanlığın, hakikat dirilişi için araştırma aşkına, öğrenme tutkusuna, erdem ve fedakarlık çilesine kavuşmasıyla, yani yeni bir diriliş nesli birikimiyle mümkündür.

 
Batı ve batı özentileri, İslam Medeniyeti’nin battığını ve bir daha asla kendine gelemeyeceğini sanmaktadırlar. Kapitalizm ve Marksizm’den başka yol olmadığını ve tüm insanlığın bu iki yoldan birini seçerek kurtuluşa erebileceklerini, gerçek özgürlüğü insanlığa ancak bu yolların vereceğini düşünüyorlar. “Batı dünyası bize nasıl özgürlük verecektir ki, o özgürlüğü elimizden alan onlardır. Özgürlük verilen bir nesne değildir, içimizdeki şahsiyet duygusunun tabiî olarak gelişiminin yemişidir.”6

 
ÖZGÜRLÜK VERİLEN BİR NESNE DEĞİLDİR”

 
Batı’ya ve Batı’nın doğurduğu her türlü ideolojiye karşı olan Karakoç, insanlığın kurtuluşunun ancak ve ancak İslam Medeniyeti’ni diriltmekle mümkün olduğunu ısrarla vurgulamıştır. Henüz doğum aşamasında olan bu diriliş oluşumu ise bir anda değil, yıllar içinde büyüyecek, yetişecek ve olgunlaşacaktır. Diriliş nesli tarihini çok iyi bilecek, nerede ne yanlış yapıldığını iyi tespit ederek doğruyu araştıracak, tarihin neresinde olduğumuzun ve nasıl durduğumuzun ayrımına varınca toplumlar arasında nasıl bir “durumalış” ile varlığının büyüyerek devam edeceğine karar verecek ve hakîkat için koşan nesil, doğumunu tamamlamış olacaktır. İşte bu kendisine koşulan hakîkat, insanı özüne, yani ruhuna döndürerek diriltecek, kendini artık tanıyan, ruhunun derin labirentlerinin sonuna varan insan, özgürlüğü hiç kaybetmemecesine kazanacaktır.

 
Özgürlüğü yitirmeme veya daha doğrusu kazanma savaşı, önce yürekte başarılır. Bu savaş ruhta kazanılır. Savaşın maddi yüzü, bir sonuçtur. Maddi savaşı ruhi savaştan öne almak, her şeyi yitirmeye sebep olabilir. Toplum, önce soğuk kanlılığını korumalı, yıkıcıların çağırdıkları çatışmalardan uzak durmalıdır. Bir ağaç gibi sessiz ve yavaş büyümeli ve vakti gelince bu büyümeye engel olan, granitten de olsa, kendi kendine parçalanmaya itilmeli. Özgürlüğün ve bağımsızlığın kendini koruma yöntemi budur.”7

 
Özgürlüğü Batı doktrinlerinde aramak, insanın varoluş sebebini unuttuğuna en büyük delildir. Çünkü kaybeden arar. Çağımız insanı kendini kaybetmiştir, özgürlüğü arıyorum sanarken kendinden iyice uzaklaşmakta, yani kendinden kaçmaktadır. Oysa kendi içine, ruhunun mayasına işlenmiştir özgürlük. Kaçmasaydı, kendi olmakta direnseydi, insan ve toplum bir şey kaybetmemiş olacak, ezelden(varoluş evet’iyle) özgürlük andını çoktan bulmuş, bu yana kadar korumuş, ebede kadar da götürüyor olacaktı. Bu ant unutula geldiğinden insan, yücelerin yücesinden aşağıların aşağısına düşmüştür. Bu andı tekrar diriltme görevi, ruhlardaki bilinç ve inanç savaşlarından galip çıkan insanların, yani diriliş erlerinin görevidir.

 
Diriliş erinin bu ödevi, karanlık bir odayı aydınlatan mumların ödevi gibidir.8 Mum tek başına bir odayı aydınlatamayacağının şuurunda, ışığını diğerlerininkine katacak ve birlikte odayı aydınlatacaklardır. Bu aydınlıkta(medeniyet), kendi kendinin eriyip tükendiğini görecek, fakat bu tükenişin kendi varolma sebebi olduğunun idrakında, bitene kadar yanmayı vazgeçilmez ödev bilecektir. Hakikat toplumu varsa o vardır. Toplum ve toplumun doğma umudu yoksa, uzakta bir yerde, ateşi titreye titreye yalnız kalıp zamanla boşu boşuna sönüp gitmesinden şiddetle korkacak, gerçek özgürlüğü toplum için yok olmakta bulacaktır.Ve diriliş toplumu da aynı diriliş eri gibi kendi varlığını hakikat için yok etmekte özgürlüğünü bulan bir toplum olacaktır. Onun için en büyük mutluluk ve şeref budur. Mum misali ağırlıklarını atarak kendinden(kıskançlık, çekememezlik, öc, hak teslimsizliği…) kurtulmayan insan, kendini(sonsuz ve mutlak hakikatı) bulamayacaktır.

 
“Ben”den vazgeçmeyen insan, özgürlüğünü asla kazanamaz.

 
BİR İSLAM SİTESİ İNŞASI OLARAK DİRİLİŞ

 
Evet, insan, yine insanın tanrılaştırdığı eşya veya insanın kölesi olarak kesinlikle özgür olamaz. “İnkar tutsaklık, inanç özgürlüktür.”9 Bu özgür insan ve toplumun bir sitesi olmalıdır. “Diriliş Neslinin Amentüsü”nde Karakoç’un uzun uzadıya anlattığı sitenin toplumu, yalnızca inancı için konuşup, gerisini her türlü kötülüğün tezahürü olarak gören, insanı salt ruh olarak anlarken ruhunu da Allah’a ulaştıran bir tapınak olarak bilen toplumdur. Aşk, mana, menzil, gaye, düşünce, varoluş, sanat, estetik, şiir, her şey ona ilişkin olduğu için vardır diriliş sitesinde. Dava, ilk peygamberden son peygamber efendimize kadar ve oradan da velilerle devam eden hakikat davası, hep fizikötesini işaret eden davadır ve bu dava sahiplerinin sitesini yönetecek olan kurallar, peygamberlerin getirdiği kurallardan başkası değildir.

 
İslam sitesinde sağcılık ve solculuk batılının tanımladığı gibi değil, Kuran’ın tanımladığı anlamda gerçek sağcılık(uğurlu topluluk) ve gerçek solculuk(uğursuz topluluk) olarak kabullenilmiştir. Ekonomi, amaç değil araç, toplum varlığının nedeni değil, etkenlerinden biridir. Toplum varlığının esas sebebi inançtır. Aksine kapitalizmde kıymetlerin ölçüsü para, komunizmde eşya iken aralarındaki fark; birincisinde yarışma, ikincisinde paylaşmanın ön planda olmasıdır.10 Batılı ve Komunist, her zaman başkalarının ne kazandıklarına bakarken Müslüman, “acaba başkasının hakkı geçti mi” diye hep kendinden şüphelenmektedir. Onlarda eşya ulaşılacak son nokta, bizde ideale vardıran vasıtadır. Ve İslam sitesinde özümsenen ölçü erdem(fazilet) olduğundan, kapitalist ve komunist zulüm sitelerini yıkmak, toplumun borcudur. Anarşizm ve terörizm bu siteye asla giremeyeceği gibi nihilizm de bu eylemlerin felsefesi olabilir.

 
Lüksün haram, israf ve gösterişin yasak oluşu ile zengin ve fakir arasındaki yaşam farkı en aza indirilirken, faizin yasaklanışıyla emeksiz kazanç kalkmış, kazancın emeğe dayanması prensip haline gelmiştir. Zekatın zorunluluğu ile insanın çalışma zevkini kırmayacak miktarda sürekli olarak zenginden fakire iktisadi döngü sağlanmıştır. Devlet zenginin bekçisi olmadığı gibi, herkesin malını alıp istediği gibi tasarruf eden, eli kolu bağlı bir halkın başındaki dev de değildir. Devlet, eşitliği ve verimi sağlamaya uğraş veren fakat her an tenkit, boykot ve kontrol edilebilen bir kadro olmalıdır.

 
Devlet, çağımızda kimi ideolojilerin kurbanı oldu. Bunlar, devleti, insanların mutluluğu için kurulmuş bir ulu ve kutlu kuruluş, insanlık ve toplum ruhuyla uyumlu bir yüce düzenleme gibi değil de, robot kitleleri istenen yöne götürmek için kullanılan bir zulüm aracı olarak kullandılar. Çağımızda insanlığın çilesi, bu yoz devlet ve toplum, çığırından çıkmış medeniyet ve insanlık anlayışında yatıyor.”11

 
İslam toplumunun nasıl bir toplum, davanın nasıl bir dava olduğundan kısaca bahsedip, toplumun bu dava yolunda uyması gereken kuralların ve devlet anlayışının, diğer ideolojilerden nerelerde ayrıldığına ve nasıl hepsinden üstün olduğuna ana hatlarıyla değindik. Sezai Karakoç, onlar ne kadar çok ve hileli çalışırlarsa çalışsınlar, hakikatın ergeç meydana çıkacağına tüm yüreğiyle inanmış ve ona bu inanç, ömrü boyunca ilham kaynağı olmuştur. Tüm samimiyetiyle yazılarında ve konferanslarında, “İslam’ın, dünyanın en tabiî ve en orijinal rejimi olarak, komunizmden olduğu gibi kapitalizmden de ayrı, ikisinden de karşılaştırılmayacak kadar üstün, tek ve mutlak hakikat görüşü”12 olduğunu haykırmıştır.

 
Diriliş eri, barış yanlısı olmasıyla beraber gerçek barışın sağlanması için en savaşçıdan daha savaşçı, en radikalden daha radikaldir. Kelimelerin dış manalarına takılmamanın, ön yargıları yok ederek, her türlü fikre açık bir şekilde, bilgi aşkının sonucunda ortaya çıkan sitenin işçileridir diriliş erleri. Büyük İslam inancına sahip bir uygarlığın nasıl bu duruma düştüğünü iyice araştırıp, Doğu ve Batı’nın tüm bilginlerini, “Hakikat müminin kaybolmuş malıdır, nerede bulursa alır.” hadisinden yola çıkarak okumuş, kendine çeki düzen vermiş, Doğu’yu ve Batı’yı en ince ayrıntılarına kadar tanıyan erler, erenlerdir. Maddiyatı ve maneviyatı bir çizgi üzerinde götürmeyi başarabilen, ne maneviyatın çizgilerini darlaştıran, ne de maddiyatın çekiciliğine hapsolmaya gidip materyalizme saplanan, istikametini şaşmadan yürümeyi bilen ve Doğu ile Batı’yı da karşılaştırırken bu halini bozmayanlardır.

 
SONUÇ: “BİR İSLAM HARİTASI” İÇİN “İTİRAF”

 Cebelitarık’tan Cava adasının sonuna kadar sınırlarda tel örgü olmadan uzanan, Abadan, Musul, Kuveyt ve Uhut petrollerinin tek boruda toplandığı tek devlet, Nil boyu, Maveraünnehir, Konya Ovası ve Pencap bölgesi baştan başa ve bereketle ekili; yemyeşil, Karabük’te olduğu gibi, her köşesindeki bacalarından tüten mesut dumanlardan yükselen ideali; Mekke, Medine, İstanbul, Bağdat, Şam, Halep, Kahire, Tahran, Semerkant, Tunus, Fas, Cezayir, Nijerya ve Pakistan üniversitelerinden yükselen ile aynı ideal. Aynı ilim ışığıyla aydınlanmış gençlerden en ücra köşelere kadar yayılmış idareciler kadrosu ve teknisyenler ordusuyla, tüm ülkeyi örümcek ağı gibi saran demiryolu ve tek çizgi asfaltı, mesut kadınları, sıhhatli çocukları, çalışkan erkekleri, gazeteleriyle tek asıl hakikatin başka açılardan alınmış fotoğrafı, bu manzaralardan örülü nûrânî orman, başka kültürlere karşı başı dimdik bir kültür ve bütün geyikler ile av kuşlarının, dışarıdaki vahşi deliliğin elinden kaçarak sığındığı emin ülke: İslam ülkesi. “Dirilmiş bir gençlik, aydınlık bir gelecek, altın bir şimdiki zaman. Size bir harita açtık. Bir rüya haritası. Gerçekleştirilecek tek rüya.”13

 
Çağımız insanı hep bir kaçış halinde, kendinden ve gerçeklerden. Oysa bir itirafla başlayacaktır ruhun dirilişi. İnsan, kendi kendine sadece suçlarını değil, ruh tembelliğini, çalışmaktan kaçışını da itiraf etmeyi öğrenmelidir. Papaza günah itiraf etmek, insanın kendi kendisiyle hesaplaşmaya cesaret gösterememesinden ötürü doğan ruh gerilimini gidermek içindir. İnsanın kendiyle hesaplaşması “en güç” şeydir. “İtiraf bilincine ermek, insan için, en zor varılan bir kişilik durumu, en çetin bir ruh yüceliği verimi, en güç kazanılan bir durumalış özelliğidir. İtiraf, bizzat yaşamaya öz eleştiri dinamiğini katmak demektir.”14 İtiraf, ruhun yaralarını ve çirkinliklerini teşhir etmek değil, aksine sırlarına bir saygınlık kazandırmaktır. İtiraf bir hastalık değildir, sonsuz hayata açılacak bir kapı olan dünyada, kendini sonsuza hazır etme egzersizidir dolayısıyla tam manasıyla sağlıktır. Ve“Suçunu kendine itiraf edecek kadar bilmeyen insan, onu hiç bilmiyor demektir.”14 İnsan kendini, kendine itiraf aynasından bakmakla tanır.

 
Diriliş atılımının başlangıcı itiraftır ve tek kişinin itirafı olduğu gibi, toplumların, insanlığın da itirafı vardır. İnsanlığı kurtaracak yola ilk adım, itiraf adımıdır. İnsanlık, vahiyden, peygamberlerden uzaklaştıklarını itiraf etmedikçe dünyadaki cehennem hayatı sona ermeyecektir. Çağımızda uygarlık diye sarıldığımız şeylerin çirkinliklerini, barbarlıklarını, gerçek çehrelerini ve geçmişin hakikatlerini diriltme zamanı geldiğini itiraf etmemiz gerekmektedir. Yeni denilenin hiçte yeni olmadığını, asıl yeninin eski denilen olduğunu görüp, sarılmalıdır insanlık.

 
“Hakikat aşınmaz. İpekten yumuşaktır hakikat, ama çelikten de, elmastan da, platinden de serttir. Onların aşındırmak için yaptıkları, sonunda hakikatın daha iyi ortaya çıkmasına yarayacaktır. Ve hakikat erlerinin çalışmalarına Allah’ın verdiği zafer bir gün gerçekleşir, ölüm ve batım günleri sona erer, Diriliş günü gelir.”15

 
Diriliş erinin bilmesi gereken şey; “Güneşin doğmasını sabırsızlıkla bekleyen insan, uykuda kalmaktan korkuyorsa, bütün geceyi uykusuz geçirmeyi göze almalıdır.”16

 

Mustafa ÇOLAK


Kaynaklar:

1: Mustafa Köneçoğlu, Modern Yazı Bağlamında Dil-İnsan Ya Da Yazı’nın Beşerileşmesi, Hece, sf.37, Sayı:135, Mart 2008
2: Sezai Karakoç, Çağ ve İlham II Sevgi Devrimi, s.137, Diriliş Y., İst.2007
3: Sezai Karakoç, Çağ ve İlham II Sevgi Devrimi, s.129, Diriliş Y., İst.2007
4: Sezai Karakoç, Çağ ve İlham I Metafizik Gerilim Şartı, s.18, Diriliş Y., İst.1999
5: Sezai Karakoç, Varolma Savaşı, s.16, Diriliş Y., İst.2003
6: Sezai Karakoç, Çağ ve İlham I Metafizik Gerilim Şartı, s.101, Diriliş Y.,İst.1999
7: Sezai Karakoç, Çağ ve İlham III Yazgı Seçişi, s.64, Diriliş Y., İst.1998
8: Sezai Karakoç, Diriliş Muştusu, s.40, Diriliş Y., İst. 2003
9: Sezai Karakoç, Diriliş Neslinin Amentüsü, s.8, Diriliş Y., İst.2005
10: Sezai Karakoç, İslam, s.79, Sitemizde Eşitlik, Diriliş Y., İst. 2005
11: Sezai Karakoç. Çağ ve İlham IV, s.51, Toplum ve Devlet, Diriliş Y., İst 1996
12: Sezai Karakoç, İslam, s.84, Diriliş Y., İst.2005
13: Sezai Karakoç, Dirilişin Çevresinde, s.136, Bir İslam Haritası, Diriliş Y., İst.2000
14: Sezai Karakoç, Yazgı Seçişi, s.103, Diriliş Y., İst.1998
15: Sezai Karakoç, Metafizik Gerilim Şartı, s.30,31, Diriliş Y., İst.1999
16: Sezai Karakoç, Sevgi Devrimi, s.125, Diriliş Y., İst.2007

1 yorum:

Adsız dedi ki...

paylaşımlarınız için teşekkürler.