1 Ağustos 2012 Çarşamba

YAKLAŞMA SANATI

Adım adım yaşama yaklaşıyorum. İçimin derinlerindeki, yıllardır tarif etmeye çalışarak kafa patlattığım ve her seferinde garip bir hafifleme hissiyle karmaşıklıklarımı sayfalara döktüğümü sanarak kalemi sabaha karşı bıraktığım günlerden azar azar uzaklaşıyorum. Uzaklaşırken adeta bir parçamın koptuğunu ya da kasıtlı olarak o parçamı artık kopardığımı zannediyorum. Tam olarak kopamamış olacak ki; hâlen yazıyorum.
İnsan kendini unuttuğunda yazamaz. Yazmak bir nevi hatırlamaktır benim için. Neyi hatırlıyorum? En başta gecenin güzelliğini. Sessizlikten gelen eşsiz güzellik… Uyursam, işte bunu es geçmiş ve tüm benliğimle yaşama teslim olmuş olurum. Uyumak, teslim olmaktır. Uykusuzluk; insanlık özünün dünya hayatına baş kaldırışı, rest çekişidir. Bundandır; geceyi sevenler topluluğu, kendine hasret çekenlerden oluşur.
İnsanlar için tüm koşuşturmacanın bittiği ve istirahate çekilmeleri gereken zaman dilimi gece saatleriyken, gündüzün debdebeli hâlinde zihnini yaşayarak dinlendirip, gece boyu mesai yapmaya hazırlananlarız biz. Ve nasıl ki ömrü boyunca çalışıp ölüme yaklaşan bir adam emekli olduğunda gündüzleri boş oturmaktan canı sıkılıyorsa; benim gibi adım adım yaşama yaklaşan bir adam da geceleri uykuyla geçirmekten aynı şiddette rahatsızlık duyacaktır. Çünkü düşünce emekli olmaz.
Etrafım, öteden beri köle olanlarla çevrili. Nasıl anlatabilirim yapmaya mecbur olduğum o işleriyle aslında her saniye dalga geçtiğimi? Bıkmadan ve usanmadan şu yaşlı dünyayı hâlâ ısrarla daha düzenli şekle sokma çabalarının komikliğini nasıl söyleyebilirim? “Sizin değer verdikleriniz umurumun kıyısında bile değiller!” diye nasıl haykırabilirim? Yapmam gereken, sessizce yaşamak.
Düşen çok yaprak gördüm. Hepsi farklı düşüyordu. Önemli olansa yaprağın düşüşündeki estetik salınımı fark edebilmekti. Her yaprak düşer fakat her düşüş, yaprağınki gibi olmaz. Bunu anlamalarını bekleyemem.
Estetiğe ve sanata sığınmamın nedeni özgürlük, sadece özgürlük… Yaşam duvarıyla çevrili manyaklık dünyasında güzele duyduğum sonsuz hayranlık kendisinden hiç ödün vermedi. Güzel sandıklarımın çirkin olduğunu görmek de güzele olan saygımda en ufak bir değişime sebep olmadı. Aksine ateşledi, huzursuz görünümümün ardında arayış hevesimi hep kamçıladı. Çirkinliğin olduğu yerde hep bir güzellik vardı ve güzelden de hep daha güzel olanı vardı. Güzellik tadılmaz, hissedilmez, görülmez, duyulmazdı. Güzel olan sadece aranırdı.
Tek gerçeğin olan ruhunu bulmak için hayatın dışına çıkmana ve hayata dört elle sarılanları küçümsemene falan gerek yok. Sen ne kadar yaşama ait olsan veya onun dışında kalsan da ruhun zaten her şeyin dışında. Bu bilgi huzurlu olman için yetsin.

Mustafa Çolak
edebifikir

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Mıstaaaaaaaaaaaa dön bana kaybedebileceğinimi sandın izini..