17 Ağustos 2012 Cuma

SOYUT SENFONİ

Bazen öyle bir derinlik kaplar ki her yanını, sonsuzlarca sonsuz yaşamın olsa tümünü o derinlikte kaybetmek istersin. Bilinçten sıyrılma hâli. Oysa ömrün derinlikten kaçışla-kaçmak zorunda oluşla geçmiştir, geçiyordur.
Bilmem kaç kişi yaşamıştır bunu ama eminim yaşayanlar var. Kaçmanın kurtulma demek olmadığını bilenler... Kurtulamayanlar ve beyni kurtlananlar... "Yaşamak..." derler kendi kendilerine âniden. Sonra susarlar. Durur ve havaya bakarlar. "Ölüm..." derler birden ve yine susarlar. Gözleri her an uykuludur. Uyku ise bir o kadar yabancı...
Çıkan her sesin bir anlamı vardır bu anlarda. Kafatasında yankılanır ve helezonlar halinde evrene dağılır küçük ses dalgaları. Aynı frekansın insanları her devirde vardır. Ve dönemseldir derinlik anları. Nöbeti, farkında olmadan birbirlerinden devralırlar. Biri uyusa diğeri uyanır. Böylece var olmanın anlamı hiçbir zaman yüzeye çıkmaz.
Evet, basit olmasına basittir yaşam. Basittir dünya ve basittir insanlık. İnsan... Basit değildir.
Herhangi bir ölçü birimi olamaz insanın.
Ölçülemeyen insan, üzerine binen ağırlıktan hareket etmeye mecâli olmayan insandır. Dünya ise hareket etmek üzere vardır. Devr-i daime endekslidir tüm sistemler. Bundandır ölçüsüz insanın yabancılığı.
Başına herhangi bir sıfat almaktan müstesnâ insan, hayata güneş gözlüğüyle bakandır. Yaşamın parlaklığı onun gözlerini rahatsız eder. Fakat kör olmayı da asla istemez. Sadece, istediği gibi görebilmektir dileği.
İnsan susmak ister. Yorulandır. Bıkandır. İnatlaşandır. Bazen inadına yaşayandır.
İnsan anlaşılma kisvesi altında bazen anlaşılmak istemez. Çoğu zaman da anlaşıldığını sanır, hiçbir mahlukat onu anlamaz.
İnsan aslında bir kişiyi okur fakat okuduğunun kim olduğunu bilmez. Bir kişiye yazar. Okuyanlardan birkaçı, kendisinin o kişi olduğunu zanneder, aslında o kişi diye biri yoktur.
İnsanın özü, teferruatında gizlidir. İnceliği gördüğünde insansın.
Beden dili diye de bir şey yok, ruh dili vardır. Her şeyin bir bedeni var fakat ruhu olan ancak insandır.
Demek istediğim; bu yazıyı okumak değil, hissetmek. Yazmak hiç değil, dalmak...


Mustafa Çolak
  edebifikir

Hiç yorum yok: