26 Nisan 2012 Perşembe

KAYBETME SANATI


Sen var ya, sen kazanamazsın güzelim. Kazanmak, hırs sahibi olmayı gerektirir. Aklına gelen her çareye azimle başvurduğun halde elin boş dönersin bazen. Yapılabilecek her şeyi en güzel şekilde hesap ettiğin ve yapılması en doğru olanı yapmak için deli gibi koşturduğun halde yine de olmamıştır. Ve bunu daha önce de çok yaşamışsındır. Hatta tüm hayatının bu şekilde başarısız örümcek ağlarıyla örüldüğünü fark etmişsindir. Yuvanın dağılması an meselesidir.

Sen kazanamazsın. Çünkü hırslanmak senin için gereksizdir. Fındığın içine ulaşmak için kullanması gereken ön dişleri çürüyen sincap gibisindir. Artık hiçbir şeye tutkuyla bağlanamıyor, dolayısıyla uzun vadeli sabır gerektiren işlerin altına giremiyorsun.
Hangi yola girsen çıkmaz sokak olduğunu görmüş, hangi dala tutunmaya kalksan kırılmıştır. Bu yüzden “tutunamayanlar” deyince kendinden bir şeyler bulduğunu hissediyorsundur.

Sık sık nereye gideceğini bile hesaplamadan kendini dışarı atıyor, aval aval etrafına bakınarak amaçsızca yürüyorsun. Üzerine yazılanların aptalca olduğu anlaşılıp buruşturularak atılmak üzere olan bir kağıttan farksız olduğunu düşünüyorsun.
Arkadaşlarının senden kaçtığını veya seni anlamadığını hissediyor, yalnızlaştıkça yalnızlaşıyorsun. Aynaya baktığında kendini parçalanmış mandalina kabukları gibi görmen de bundan.

Etrafındakiler bir şekilde tercihlerini yapıp çok da güzel tutunarak tırmanışlarını sürdürürken sen olduğun yerden onlara bakarsın. İlk başlarda özenip birkaç kez daha tutunmaya çabalar, nihayetinde bunun bir kader olduğunu ve eğip başını usul usul yürümen gerektiğini anlarsın. Anlarsın da nereye doğru yürümelisindir? Senin bir yolun yoktur ki! İşte en zor olan bu noktadan sonrasıdır. Başını eğdiğin halde nereye doğru yürümen gerektiğini bilememen…

Ve meşhur hareket: Çekip gitmek! Dinle beni. Çok çekici gelir bu söz. Evet, kesinlikle çekip gitmelisindir buralardan, başka çaresi yoktur. Ne de olsa her bunalımın sonu çekip gitmeyle biter. O da başarabilene… Hâlbuki bu gidiş, yeni bunalımlara gebedir. Gittikçe bunalımların artacak, arttıkça acıların çoğalacaktır. Öyleyse?

Hayat başlı başına çılgınlık, ölümü seçmekse delilik… Arada durup idare etmek de imkânsızlaşmışken ne yapmalı? Ölümden öncesi ve sonrasını düşünerek her ikisini de idare edip götürebilenlerin imrenilesi insanlar olduğunu kabul etmelisin.

Dünya veya ötesinden, birini garantilemek isteyen kişi, genellikle diğerini boşlar. Dervişlerin dünya hayatında pek saygın olmamaları, saygın kişilerin ise manadan uzak, derinliksiz adam olması bundandır.

Hem bu yaşamda saygıyı hak eden hem de yaşam sonrasında saygınlığı hak edenler… Orta yollu olmak büyük marifet! İşte eli öpülesi gerçek insanlar. Bunalımdan alınlarının akıyla çıkanlar.

Çık bunalımlarından alnının akıyla. Durma.

Tutunamıyorsan, tutunamayışına tutun ve çık artık. Ya da kaybet.


Seç.

Mustafa Çolak

1 yorum:

FakeNoron dedi ki...

Kaybetmek...Kayıp etmek...
Hafızam da hiç güçlü değildir benim. Nerede kaybettiğimi bilmeden aradım. Belki de öncesinde varlığımın hiç bulunmadığı yerlerde... Demiş miydim hafızam da hiç güçlü değildir diye?
Neyi arıyordum ki?