30 Aralık 2011 Cuma

DELİRME SANATI


İnsan anlaşılmak için anlatır. Anlaşılmanın anlamsız olduğuna inandığı anda anlatma isteği bitmiştir. Anlatılması gereken çok şey varken ve artık anlaşılmak için değil de sadece kafanın boşaltılması için duyuyorsan bu gerekliliği; isteksizliğinden konuşmaya mecal bulamıyorsan ve sustuğundaysa bir şeylerin eksik olduğunu hissediyorsan; ne konuşarak ne de susarak huzur bulamayacağının farkındasındır. Bil ki huzur seni terk etmiştir ve onu bir daha asla yakalayamayacaksın.

Yaşama dair her türlü amacından vazgeçtiğin halde istemsizce oluşan reflekslerinle her türlü düzene ve sisteme yumruğunu sıkacak, artık istesen de isyanına kendin bile dur diyemeyeceksin.
Tüm hislerin sana gülünç gelecek. Tüm korkularınla da alay edeceksin. Hissedemeyeceksin ve hiçbir şeyden korkamayacaksın.

Hayatının anlamını anlamsızlıkta bulacaksın ya da bulduğunu sanacaksın. Anlam bile arayamayacaksın artık, yorulacaksın. Bugüne kadar hayatının biricik anlamı anlam aramakken, anlam aramanın anlamsızlığını düşün! İşte senin için en yakıcı olan bu olacak.

Sessizliği bozanlara yıllar yılı kızmışken, en büyük gürültüyü çıkaran artık sen olacaksın. Sessizlikse seni sadece ağlatacak.

Unutamayacaksın hiçbir şeyi. Geçmişi özlediğin sanrısına kapılacaksın. Ve aslında sadece özlemek istediğini göreceksin. O isteği bile kendinde bulamayacaksın. Dedim ya; isteksizlik kuşatacak dört bir yanını.

Bu arada eskilerden bir ses, bir tek seda arayışına düşeceksin ve bulacaksın. Ama aradığının o da olmadığını acı bir yıkım daha yaşayarak öğreneceksin. Aramaya tövbe edeceksin. Hemen ardından bu tövbenin de başka bir arayış olduğunu görüp, tövbene tövbeler ekleyeceksin. Fayda etmeyecek.

Ne geçmiş, ne yaşadığın an, ne gelecek… Hiçbir zamanda yerini bulamayıp, kimsesizliğine sarılıp ağlamak isteyeceksin. Gözlerinden yaş akmayacak. İşte bir yıkım daha… Ağlayamadığını görmek, seni perişan edecek olan yaşamın ilk sinyali olacak.

Bir dost sesine yapışacak ve her şeyini ona çırılçıplak anlatacaksın belki. Son umut. Dostun sesi seni titretecek, sarsılacaksın. Ve belki, evet, yeniden ağlayacaksın. Ama ne için? Ağlamayı başarsan da ne için ağladığını asla kestiremeyeceksin.

Hislerini o kadar çok çözümleyip,  o kadar onlara hâkim olmayı öğrendiğin için, adeta mekanik bir düzen gibi iyi duygular hissetmen gerektiğini söyleyeceksin beynine. Beynin, kalbinin işlevini yerine getirmeye çalıştığından, farkında olmadan iflasın eşiğine gelecek. Beyninin iflas etmesinden korkan kalbin, bu kez beyninin yerine geçmeye kalkışacak. Kalbinle düşünüp beyninle hissetmeyi başaramayacağından, en nihayetinde, gözlerini tımarhanede açacaksın. Ya da delirme noktasında her şeyden vazgeçip sürünün bir parçası olacak ve kalabalıklarda yitip gideceksin.

Şimdi seçim senin.

Mustafa Çolak
"edebifikir"

2 yorum:

Doctor Blue Balloon dedi ki...

*Sükûd iki kişi arasında yaşanırken fazla zor gelmez. neden sustuklarını biliyorlardır çoğu defa. İster anlaşabilmek için kelimelerin kifayetsizliği olsun, isterse sonuna kadar anlaşmış iki gönlün tasarrufu. Karşılıklı susan iki kişi , yani duruşunu sükûttan yana koyan iki kişi zamana karşı direnmenin ince provasını yapıyormuşcasına vaktin bereketine gark olabilir. Çünkü konuşmadan anlaşma mertebesine erenler ayrılıkların dünyasından azad olanlardır. Kendini dinleten ney'in ilk şikayeti ayrılıklardan yana değil midir? "Aşık susarsa mahvolur" der tasavvuf ehli "arif konuşursa". -sözün ve sükutun renkleri

huzur suz dedi ki...

''Niçin ağlıyorsun Mustafa Çolak,mutlu değilmiyiz..''