17 Ekim 2011 Pazartesi

ANLATILAMAYANLAR

“Boşaltabilir miyim sanıyorsun şimdi içimi? Yeteri kadar anlatabilir miyim kopan fırtınaları? Hayır. Yüz bin ayrıntı aklımdayken bir cümle söyleyebilirim en fazla. Her cümlemin altında yüz bin ayrıntı gizli esasında. Kelimelere dökülemeyecek ayrıntılar. Sadece bir gülüşün şerhini yapmaya kalksam binlerce sayfa eder yine de tam manasıyla anlatmış olamam yaşadıklarımı, aklımdakileri ve ruhumun titreyişlerini.

Yardım et! Biri bana yardım etsin! Çıldırmak üzereyim!

Bana deseydi ki “Otur bu gece ve saç tellerimi say!” Oturur sayardım. En güç işleri isteseydi benden, ama istemezdi. Sadece saçlarını önüme döker ve uyurdu. Bana bırakırdı, teslim ederdi, güvenirdi ve güven verirdi. Bunu hissettiğim anda alıp onu kalbimin içine sokmak gelirdi içimden… Elimden geleceğini bilsem, yapardım. Kalbime sokar ve orada hapsederdim. Zorla da olsa gömerdim onu oraya, çıkartmazdım, çıkamazdı, çıkmazdı zaten, çıkmadı da… Ben sokmadığım halde, ısrarla, hatta uzaklaştırmaya çalıştığım halde, nasıl yaptıysa girmeyi başardı oraya. Tahtını kurdu ve yerleşti.

Kaldıramıyorum!

Yardım et! Biri bana yardım etsin! Delirmek üzereyim!

Unutmaya çalıştım onu. Ona ait neler varsa onlardan kaçarak değil, onlara tutunarak unutacaktım onu. Böyle daha başarılı olacağımı düşünmüştüm! Kaçtıkça biliyordum ki bir gün bir yerlerde karşıma çıkacak bu ufak tefek şeyler ve bana yine onu hatırlatacaklar. Bu kez daha kötü olacak. Hiç unutamayacağım. Bu yüzden hep anılarımı düşündüm. Hep onun şarkılarını dinledim. Adını anmamazlık değil, inadına sık sık adını andım. Beraber gezdiğimiz yerleri yalnız gezdim onu düşünerek. O yokuştan indim defalarca gece yarıları. Evini gözledim uzaktan. Ama onu görürüm ümidiyle değil. Artık o evin içinde olamayacağımı iliklerime kadar hissedip sindirebilmek için. Böylece yorulacak, bıkacak ve sıkılıp vazgeçecektim, planım buydu. Öbür türlü ondan hepten kaçarak nasıl unutabilirdim ki? Hep aklımın bir köşesinde kalacaktı ve en ufak bir çağrışımda tekrar hatırlayacaktım onu. Unutmak için üzerine gitmeliydim. Ama olmadı. Ve sanırım hiçbir zaman da olmayacak…

Başımı her yastığa koyduğumda saçlarının kokusu dolacak burnuma. Yastık o kokacak. Her yer o kokacak. Gözlerimi kapayınca başlayacağım yine zaman içinde yolculuğa. Oraya gideceğim, o yıla, o âna, o odaya. Yanımda oluşunu, gözlerime bakışını uyumadan önce... Dinlediğimiz müzikler uğuldamaya başlayacak beynimde. Kucağına yatacağım, gözümden bir damla yaş akarak tenini ıslatacak. Yumuşacık, küçük beyaz elleriyle başımı okşayacak. O ve ben olacağız sadece o küçük odada. Ses yok, ışık yok, tek hâkimi biziz gecenin. Konuşmayacağız. Sadece hissedeceğiz birbirimizin varlığını… Sonra sokakta yürümeye başlayacağız birden. Film izlemek için açık CD’ci arayacağız gecenin bir yarısı. “Sarılabilir miyim sana” deyince, “Tabi ki” diyerek ellerini belime dolayıp sıkı sıkı yapışacak bana. Omuzlarını kavrayıp kendime iyice yapıştıracağım gövdesini. Yokuştan aşağı öylece ineceğiz sadece birbirimizi düşünerek. Ne dünyaya dair bir kaygı, ne başka bir şey olacak o an akıllarımızda. Sadece birbirimiz olacağız. Öyle bir yoğunluk yaşanacak ki ne sözlerin, ne gözlerin, ne havanın, ne suyun hiçbir manası kalmayacak. Kokunun önemini o an o kadar bilemezdim, fark edeceğim. Ne zaman aklıma gelse kokusu burnumda tütecek. Gülüşü aklımdan hiç çıkmayacak. Ufak mimikleri sadece ona has, başka kimsede bulamayacağım. Ses tonunun iniş ve çıkışı tam yerinde ve isabetli… Tüm ayrıntılar yığın halinde işgal altına alacaklar zihnimi. Ölmek isteyeceğim bu anlarda, sokaklara atasım gelecek kendimi, uyku asla yaklaşmayacak yanıma. Yine delireceğimi hissedip deliremeyeceğim. Aramızda bizi ayıran ne varsa yok etmek, gerekirse dünyayı yakmak isteyip, şiddete meyilleneceğim ve vazgeçeceğim. Hayır! Vazgeçemeyeceğim. Sadece başka şeyler düşünerek oyalayacak kendimi ve krizi erteleyeceğim kötü bir şey yapmamak için. “Gel de ey şu asi başını” deyişi mahvedecek yine beni. “Asi değilim ben!” diye haykırmak isteyeceğim ona. Karşısına çıkıp ağlayarak ayaklarına kapanmak ve ruhumu oracıkta teslim etmek… İşte en çok istediğim şey bu olacak…”

Defterimi kapatıp sigaramı yakarak derin bir nefes çekerken, gözümün ucuyla sigaramı seyretmekle kalacağım yine, anlatamadığım gecelerde, özlemler burun buruna imkânsımıza sarılarak.

Mustafa ÇOLAK
yazı kaynağı: izdiham.com

Hiç yorum yok: