Bugün burada hiçbirimiz Erdemli gazozunun, Erdemli'ye yılda bir defa
ailesiyle tatile giden beş yaşında bir çocuğun dünyasında temsil ettiği anlam
üzerine hiç kafa yormamışızdır. Hatta Erdemli gazozu diye bir gazoz olduğunu
bilmiyoruz bile. Bu gazozun tadı diğer gazozlara göre daha güzel değildir,
şişesi daha görkemli değildir fakat çocuk dünyasında bir duygusal yaşanmışlığa
işaret etmesi bakımından çok şeyden önemlidir. Beş yaşında bir çocuk her yaz
yayladayken, babasından bozuk para isteyip, iki yaşındaki kardeşinin elinden
tutup beraber koşarak köşedeki bakkaldan Erdemli gazozu alırdı. Nostaljik
hissiyatlarla bu yazıyı yazdığım için geçmiş zaman kullandım. Alırdı değil,
aldı. O aldı ve ben yazmaya başladım.
Bu gazoz çocuk için sevgidir, kardeştir, heyecandır, saflıktır,
samimiyettir. Beyninin hafıza kısmı yeni çalışmaya başlamış bir insan için ilk
kez kaydedilen bir sürü güzel kavram ve hislerdir. İnsan, yaşadığı önemli
olayları unutur, hissettiği önemli duyguları unutmaz. Ve bu duyguların kişilik
oluşumuna işlediği kazanımlar silinmez.
Soru şu: Bu çocuğun 30 yaşına geldiğinde, çok güvendiği bir dostuyla
eskileri yâd ederken gülümseyerek, belki de gözleri nemlenerek ya da bir
noktaya bakıp dalıp giderek hatırlayacağı, hafızasının çok derinlerindeki bu küçücük
gazoz hatırasının uyandıracağı tatlı hüznün yerini ne alabilir? İşte insan
beyninin yaşama esnasında biz farkına varmadan yaptığı anı biriktirme işi,
dünyada hiçbir robotun ve teknolojinin asla yapamayacağı bir iştir. Çünkü
hafıza, yaşananı o anki hislerle birlikte saklar. Sadece ses ve görüntüden
ibaret değildir.Pedagoji veya psikoloji uzmanları bu anıların kişilik
üzerindeki etkilerini inceleyedursun, bahsettiğim tatlı hüznü en güzel
açıklayacak kişi edebiyatçıdır. Ben malesef bu kabiliyette bir edebiyatçı da
değilim. Sadece bu çocuğun babasıyım. Derdim aslında açıklamak değil, tam
anlamıyla yaşatmak.
Nerede erken büyümek zorunda bırakılan çocuk görsem, bu beni yaralar.
Sadece televizyonda gördüğümüz ve asla anlayamayacağımız, gözünü savaşa açan çocuklar...
Kaportacıda, pazarda, sokakta, çöp kenarlarında karşılaştığımız yetişkin
çocuklar... Tüm bunlardan hiç haberi yokmuşçasına bas bas bağırırken bir kadın,
annesinden azar işiten çocuğun bakışlarında gizli masumiyet... Utana utana
''Ben yapmadım'' diyen çocuğa vurulan yalancı damgası... Dayak yiyen bir çocuğu
ağlatan şeyin fiziksel değil, ruhsal ağırlık olduğunu bilmeyen ana babalar...
Ve sürekli bir yerlere yetişmek için kolundan çekiştirilen acil
yaşamlar...
Çocuğun dünyasında yetişkinlerin gülüşünün veya kızmasının yahut durup
bakmasının barındırdığı anlamı bir yetişkinin anlaması ne kadar mümkün olmasa
da bir zamanlar çocuktuk, belki çocuk olmaya dair küçük bir şeyler aklımızda
kalmıştır. Tamam, çocukla empati yapamazsın, çocuk değilsin. Ama hiç mi bir
gazoz hatıranız yoktur be kardeşim? Biraz olsun çocukluğunuzu hatırlayın!
Çocuklukta illa ki müthiş hissettiğiniz anlar olmuştur, bir düşünün! Ve artık
çocuğunuzun hissetmesine her şeyden çok yoğunlaşın. Çocukluk aceleye
getirilmez. Çocuk tertemiz duyguları sükunetle hissetmeli, doya doya hissetmeyi
öğrenmelidir. Sürekli çocuklarımıza doğru davranış öğretmeye çalışmaktan,
hissetmelerini önemsemez olduk. Makinalar yetiştiriyoruz!
Bir düşün bakalım: Belki doğru davranan ama duyguya önem vermeyen, hızlı
yaşayıp fast food yerken duygularını da aynı hızda bitiren bir neslin sebebi
tam olarak da sen olabilir misin?
Mustafa
ÇOLAK
TDT